Gerçekten Bir Blog Denemesi

Gerçekten Bir Blog Denemesi
Keyfine Düşkün :)

24 Ağustos 2013 Cumartesi

İSTANBUL'UN ORTA YERİNDE BİRAZ HUZUR ARIYORSAN; KİTAPLI KAHVE


     Annemin hep söylediği bir söz vardır " İstanbul'a giden ağlar, İstanbul'dan gelen ağlar". İnsanlar ilk başta kalabalığından, trafiğinden korkuyor, tabiri caizse ağlıyor. Sonrasında ise İstanbul'un kendine has büyüsüne kapılıp bu şehre aşık olup, uzaklaşamıyor. Bizzat kendim bu duruma örnek biriyim, ki benim gibi daha çok insan var. İstanbul'un kendine has bir büyüsü olsa da, yaşam şartları, kalabalığı, fazla hızlı yaşayan bir şehir olmasından insan üzerinde bazen stres yaratabiliyor. Bir de buna kişinin kişisel, problemleri de eklenince, en çok ihtiyaç duyulan şey huzur oluyor.

     Huzur için ekşi sözlükte aratınca bir çok tanım çıkıyor. Bir tanımda mutluluk için yegane şey. Art arda huzur, huzur diye tekrar edince, sanki anlamı yokmuş gibi geliyor. Ama huzur hepimiz için en gerekli şey bence. Bazen evde tek başına kahveni yudumlarken bulursun huzuru, bazen en sevdiklerinde oturduğunu bir yemek masasında. Ararız huzuru aslında, biraz uzak kalınca da özleriz onu.


    İşte geçen yıl çok çok sıkıntılı olduğum bir zaman dilimi vardı. Yani huzur kelimesinin varlığını bile unutmuştum. Ev arkadaşımda aynı durumdaydı, aşağı yukarı aynı sebeplerden ötürü sıkıntıdaydık. Evde oturmak insanın daha da sıkıntılı hale sokuyordu. En yakın gidebileceğimiz yer Kadıköy, ki gerçekten çok severim, ama o anki ruh halimize hiç uygun değildi. Arkadaşımın daha öncede gittiği, beni de uzun zamandır götürmek istediği bir yer vardı: Kitaplı Kahve


   İlk defa öyle bir psikolojiyle gittiğimden midir bilemiyorum ama bahçede sessizce oturup etrafı gözlemlediğim ilk 5 dk bana "huzur" kelimesini hatırlattı. Gayet soğuk bir havaydı ve benim en hoşlanmadığım şey soğuktur. Eğer üşüyorsam normal düşünemem bile. Soğuğa rağmen o bahçede soğuk yerine huzuru tüm iliklerime kadar hissettim.

   Sonrasında bir çok kez daha gittim, Kitaplı kahveye. Beni her gidişimde etkileyen bir yanı oldu. Ama beni en çok etkileyen her yerin kitap ile kaplı olması. İçini özellikle gezdim, cam kenarları, kalorifer peteklerinin üstleri, gömme dolap denilen evin parçası dolapların içi, kitaplıklar, masaların üstleri hatta ödeme yaptığın kasanın, siparişlerin alındığı bankonun alt kısmı bile kitaplarla kaplı.5 bine yakın kitap varmış duyduğum kadarıyla. Kitapları biraz karıştırdım ve karşıma her türden kitap ve dergi çıktı. İster bahçede ister iç kısımda istediğin yerde kitabını rahatlıkla okuyabilirsin. Orada bulunan kitaplardan da alıp okuma şansın var tabi ki.


    Kitap okumuyorsan eğer, ki her gidişimin asıl amacı kitap okumaktı, arkadaşlarınla rahatça sohbet edebileceğin bir yer. Genel olarak bahçede oturmayı tercih ettim ve bahçe hep sohbet edilen yer olarak kaldı zihnimde. Her masa kendi içinde rahatça konuşuyor olmasına rağmen kimse birbirinden rahatsız olmuyor. daha doğrusu sohbetler o kadar güzel ki kimse başkasını görmüyor, dinlemiyor.


     Kitaplı kahvenin bir diğer özelliği ise 2. katında müzik ve toplantı odalarının bulunması. Küçük çaplı bir toplantınızı daha samimi ve sıcak bir ortam olarak burada yapabilirsiniz. Anladığım kadarıyla keman, ney ve gitar dersleri veriliyor, siz kitabınızı okurken ya da çayınızı yudumlarken arada sırada yukarıdan hoş sesler size eşlik ediyor. Ayrıca bir grup da korece derslerini, korece çalışma grupları burada gerçekleştiriyormuş. Bu bilgi çoktan mı geçerliydi yoksa şu zamandan sonra mı geçerli bilemiyorum, ben daha yeni öğrendim.
 
      Kitaplı kahvenin bir diğer özelliği de samimi bir ortam. Ama sadece öylesine söylenmiş bir samimiyet değil bu. İnsanları izlemeyi, gözlemlemeyi seven biriyim. Gittiğim zamanlarda oranın sahibini ve çalışanları da gözlemleme şansın oldu. Sahibi orta yaşlı bir beyefendi. Her masayla mümkünse konuşuyor, hiç olmadı afiyet olsun memnun musunuz gibi şeyler soruyor. İlk seferinde çok şaşırmıştım. Bana sahibi olarak gösterilen beyefendinin alışılmış portre ile kasada falan durması gerekiyordu. Ama beyefendi önce arkamızdaki masaya oturdu oradakilerle uzun uzun sohbet etti. Önce içimden "hımm demek ki arkadaşları gelmiş" dedim. Sonra başka bir masaya geçti, o masadakilerle de sohbet etti, Sonra başka bir masaya. Bu durum yalnız sahibi beyefendi ile sınırlı değil çalışanlarda aynı şeye rastladım. İnsan karşıdan bu tabloyu izleyince kocaman bir aileyi izliyormuş gibi hissediyor.


       Bir mekandan bahsederken yenilebilecek ve içilebilecek şeylerde de bahsediliyor genelde. Yiyecek, içecek konusunda çok fazla beklenti taşıyan, damak zevkine düşkün bir insan değilim açıkçası. Ama genel olarak tatlı olan her şeyi severim. İçecekleri de tatlı istediğim için dışarıda pek çay kahve içemem. Çünkü art arda şeker istemekten utanıyorum çoğunlukla. Ama buranın benim için bir iyi yönü de bu oldu. Buraya özel bir çay var, adı Sultan çayı. Çayın kendine has bir koku ve tadı var. Ve en önemlisi şeker kullanmasan bile tatlı. Gidince denenmesi gereken bir çay bence. Benim de doğal olarak favorim Sultan çayı. Diğer denediğim tatları da iyiydi, kötü, hoş değil diyebileceğim bir şey yok açıkçası. Sadece spagettiyi yerken gerçekten zorlandım, normalde de zorlanırım, benim için fazla uzun.


      Sonuç olarak İstanbul'da yaşıyorsanız ya da bir gün yolunuz Üsküdar'a düşerse mutlaka bir uğrayıp görün derim. Ayrıca çok kolay bir yerde Altunizade'de, Capitol alışveriş merkezinin tam arka kısmında, Altunizade Kültür Merkezinin çapraz karşısında. Metrobüse ise yürüme mesafesinde.
     
      İlk yazımın bu yer ile olması beni mutlu etti. Aklımda olan bir şeydi zaten, bir blog açarsam kesinlikle Kitaplı kahveyi yazmalıyım derdim. Tekrar yazabilmek ümidiyle, şimdilik hoşçakalın....

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder